25 Temmuz 2012 Çarşamba

İyi Niyet

Yaz tatili geldi mi babaanneme doğru yola çıkılırdı. Bingöltur’dan alınan otobüs biletleri uzun mu uzun yolculuğun ilk hazırlığı olurdu daima. Saatler saatler süren yolculuk sonunda, babaannemin kerpiç evine ulaşırdık. Bahçe kapısında yayık ayranları, gözyaşları, kuşlar gibi çırpınmalar ve kucaklamalarla karşılarlardı bizi...

Halalarım, yengelerim, amca çocuklarım...

Hepimizi karşısına dizer, sırayla bir daha bir daha öper, halalarıma havluları çırptırıp serinlememizi isterdi. Çalışmaktan nasırlaşmış elleriyle yanaklarımızı okşar, ağlar, saçlarımızı örer “nene kurban, nene kurban” diyerek sarılıp göğsüne bastırırdı...

Oyunum Emanetçi’de babaannemin hayatımızda bıraktığı izden hayli söz ediyorum aslında...
Dün sabaha karşı uykumun en derin yerinde sanki babaanemin evindeymişim gibi hissettim bir an...

Sabah gün doğmadan uyanır, bahçedeki ocağı yakar ve yayıkta ayran yapmaya başlardı...

O ocaktan yükselen çalıçırpı yanığı kokusu ve kalp atışına benzeyen yayık sesi, babamla ikimizin çocukluğumuzun harmanlandığı yerdir sanırım...

Bir de babaannemin inadı olsa gerek... İkimize de çok şey katan ve ikimizi de çok ağlatan o inat...

İşte sabaha karşı nereden geldi aklıma babaannem...

Ramazan’n ilk günüydü...

Babaannemin yaptığı ekmekler, sacı ters çevirip kavurduğu biber, domates, içine attığı kuzu eti, pilavın yanına koyduğu cacık... Ve dedem oturmadan kimsenin oturmadığı yer sofrasında açılan oruçlar...

Gözümü açtım...

İnsan uykusunun içinde gözlerinin dolduğunu, burnunun direğinin sızladığını hissedince uyanıp ağlasa mı ağlamasa mı karar veremiyor...
***



Arınma günleri bunlar...

Tutabilen, niyetlenen için zorlanmadan, kalp aydınlığıyla tamamına ermesini dileyeceğim bir dönem Ramazan...

Sabahın erken bir saati..

Babam çocuk değil, genç değil, annem taze gelin değil, ben erik ağacında bir yaramaz, kardeşim kundakta bir bebek değil...

Babaannem arka bahçede hamur yoğurmuyor. Halam çeyizini hazırlamıyor. Dedem at üstünde eve doğru gelmiyor... Babaannem yok artık... Dedem yok... Babaannemin elma kurusu kokan çarşafları yok...

Halalarımın koşturarak hazırladıkları iftar sofraları yok...

Giden hiçbir şey geri gelmiyor... Özlenenlerin tatlı anısıdır artık elde avuçta kalan...

 Tabi herkes aynı şekilde yaşamamıştır çocukluğu, o duyguları belki ama İclal Aydın ne kadar güzel anlatmış geçmiş günlere olan ortak özlemi, ortak hasreti. Eminim bu yazıya göz gezdiren her yetişkinin iç çekerek onaylamış okuyan çocukların ise henüz bu kadar büyütmeye gerek olmadığını düşünmüştür. Ancak gençler “geçen zamanınızın kıymetini bilin”  herkesten çokça duyacağınız ancak herzaman doğruluğu olan bir söylemdir. Lütfen kendinize haksızlık etmeyin ve her geçen gününüzü aileniz, sevdiklerinizle dolu dolu geçirin.

İclal AYDIN- İyi Niyet Başlıklı Yazısından